Uygurlara sistematik işkence

Yeni Asya : M. Latif SALİHOĞLU

Bugün de artarak devam eden bir insanlık dramını bundan tam 13 sene evvel bugün yazmışız.

23 Nisan 2008 tarihli Uygurların maruz kaldığı Çin zulmüne dair yazımızın geniş bir özetini sizlere takdim ediyoruz:

Yer, Fatih Belediyesine ait Topkapı’daki Sosyal Tesisler. İsmi Ahat, kimlik bilgileri bizde mahfuz Uygur asıllı bir kardeşimizle sohbet ediyoruz.

Ailesinin bir kısmı halen Doğu Türkistan’da olan Ahat kardeşimiz öyle şeyler anlattı ki, inanın tüylerimiz diken diken oldu. Bilhassa, Çin hükümetinin Uygur asıllı kadınlara yönelik uyguladığı şiddetli baskı ve işkence yöntemlerini anlatırken, kelimelerin adeta boğazımıza dizildiğini, boğum boğum olduğunu fark ettik. Sohbetimizi ancak yutkuna yutkuna sürdürebildik. Bu hale, bizimle aynı masayı paylaşan yetkililer ve ilgililer de şahit oldu.

Toplantının ardından çıkıp gazete merkezine geldiğimizde ise, yine aynı konuyla ilgili olarak Mazlumder tarafından yapılan bir açıklamanın tesiriyle sarsıldık.

Şimdi, önce Mazlumder’in, ardından Ahat kardeşimizin birbirini teyid eden açıklamalarının bir hülâsasını sizlere yansıtmaya çalışalım.

Mazlumderin açıklaması şöyle: “Çin yönetiminin, 1949’dan beri Doğu Türkistan halkına uyguladığı zulüm ve baskı politikası şiddetlenerek devam ediyor… Son olarak, 23 Mart 2008’de bu gayr–ı insanî uygulamalarını protesto etmek için yapılan yürüyüşe katıldıkları gerekçesiyle 600 kadar Uygur kadını gözaltına alınmış ve âdil yargılama haklarından mahrum bir şekilde hapsedilmişlerdir. Türlü işkencelere mâruz kalan bu kadınlara yönelik olarak, yargısız infazlar yapılıyor. Çin yönetimini, insan haklarına aykırı bu baskıcı politikalarından vazgeçmeye dâvet ediyoruz.”

Durum hakikaten vahim. Üstelik bu vahâmet, sadece bir gün içinde yapılan zulmün bilânçosunu gösteriyor. Çin’de halen 2000’den fazla tutuklu, ancak âkıbeti meçhûl Müslüman Uygur kadını var.

*

Ahat kardeşimizden dinelip, ayrıca başka kaynaklardan da araştırarak teyid ettirdiğimiz Çin’deki Müslüman Uygurlar ile ilgili acı gerçek, özet olarak şudur:

Bugün yirmi milyondan fazla Müslüman Türk nüfusunun yaşamakta olduğu Doğu Türkistan halkının kaderi, 93 Harbinde (1877-78) büyük yara alan Osmanlı ülkesinin kaderiyle büyük benzerlik arz ediyor.

Zira, Çinlilerin Müslümanlara yönelik zalimane baskıları özellikle o tarihten sonra büsbütün şiddetlenmeye başladı. Osmanlı, kendi başının derdine düştüğü için, daha evvel kurulmuş olan münasebetleri devam ettiremedi.

Osmanlı’nın yıkılmasından sonra iyice yalnızlaşan ve bir bakıma sahipsiz kalan Türkistan’daki Müslüman ahali, bir müddet sonra başlayan komünist istilâ hareketleriyle, bu kez tarihin en korkunç mezâlimine maruz kaldı.

Mao’nun 1 Ekim 1949 tarihi itibariyle Pekin’deki Tiananmen Meydanı’ndan Çin Halk Cumhuriyeti kurduğunu ilân etmesiyle birlikte, sözde özerk hale getirilen Uygur Bölgesi için de karanlığın en koyu devresi başlamış oldu.

Komünist yönetim, Müslüman Uygurların ağırlıkta olduğu Doğu Türkistan halkının her şeyine el attı ve her türlü nimetini gasp ve garet etmeye başladı.

Bu coğrafya, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla, Cenâb-ı Hakk’ın türlü nimetlerle bezemiş olduğu bir yerdir: Başta petrol olmak üzere, kömür, tuz, doğal gaz, uranyum, demir, volfram ve altın madeni bol miktarda bulunmakta, ancak bunların çoğu Çin yönetimi tarafından adeta talan edilip götürülmektedir.

Müslüman halkın eğitim hakkından nüfus planlama hakkına kadar, siyasî varlığından tarım politikalarına kadar hemen herşeyine müdahale eden, acımasızca baskılar uygulayan Çin hükümeti, şimdi de bilhassa kadınlara yönelik insanlık dışı baskılara yönelmiş durumda. Evli kadınlara üç çocuktan fazlasını yasaklıyor ve en ufak bir bahaneyle Uygur kadınlarını tutuklatarak hapishanelere sevk ediyor.

Şu anda 2000’den fazla Uygur kadınının hapiste, zindanda, gözlem altında veya meçhûl yerlerde tutulduğuna dair bilgiler var. Ayrıca, bu mâsumlara ne yapılacağı ve âkıbetlerinin ne olacağı da bilinmiyor. Yani, duyulan endişe hat safhada.

Zira, merkezi yönetim, siyasî ve sosyal alanda olduğu gibi, hukukta da kendi halkına başka, Müslüman halka başka türlü muamelelerde bulunuyor.

Netice itibariyle, Çin hükümeti tarafından Doğu Türkistan’da yüz kızartan ve insanlıkla bağdaştırılması mümkün olmayan bir zulüm ve baskı rejimi uygulanıyor.

Bu hal, sûret-i kat’iyyede kabul edilmemeli. O halde, Çinlilerle anladıkları dilden konuşmalı, onlara tesirli bir ders vermeli. Meselâ, onların mallarına karşı ambargo, boykot, müeyyide, ağır gümrük vergisi, vs… Tıpkı, 1909’da Bosna’yı işgal eden Avusturya’ya karşı ülke genelinde uygulanan boykotajlar gibi…

Evet, Müslüman Türkler’e yıllardır “Çin işkencesi”ni revâ gören zalimlere, şöyle esaslı bir ekonomik ders vermenin zamanı geldi, hatta geçti bile.

Kaynak: https://www.yeniasya.com.tr/m-latif-salihoglu/uygurlara-sistematik-iskence_541345

DUK Vakfı

Erkin kullaniyor .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir